actrice ahenk altin anadolu ataturk baby bayrak bébé beyaz blanc cceurs cicek
Rubriques
>> Toutes les rubriques <<
· =GRAFİKLERİM ==>öncelikli (948)
· SÖZLER (271)
· SERBEST ÇALIŞMALARIM. (539)
· "KUR'AN DiYOR Ki ; (129)
· KARAKALEM RESİMLERİM (162)
· DEYiŞ & NEFES & SEMAH & iLAHi & TÜRKÜ (133)
· ZEMINI ALTIN SARISI OLAN CALISMALAR (275)
· DESEN TUBELER (597)
· SAKLI BAHÇE (241)
· =T U T O R i A L S ==>öncelikli (212)
· Karakalem manzara resimleri
· Yunus EMRE den
· PADİŞAH FATİH SULTAN MEHMET HAN VE DERS ALINASI SÖZLERİ
· Yunus EMRE den
· Yunus EMRE den
· Yunus Emre & "Eğer Aşkı Seversen" Ve İlaveten.
· (Turkce)Tesekkur ederim 2
· Turnalar
· Hiç Dikkat Ettiniz mi ?
· Ben Gelmedim Dava için
· *ATATÜRK RESİMLERİ*
· SEMAH VE DEYİŞ
· İncitme - Alvarlı Efe Hazretleri
· Bana Seni Gerek Seni
· KızKulesi-İstanbul
Date de création : 14.08.2013
Dernière mise à jour :
07.02.2023
7572 articles
Kadere meydan okuyan adam
Daha iki akşam önce, Çankaya'da neşe içinde zeybek oynayan Necati, iki sabah sonra, Ankara Hastanesi'nde devrilmiş gitmişti. O'nun mezarı üzerine senin gözyaşlarından daha sıcak bir rahmet dökülmüş müdür?
Bir haziran sabahı eski köşkünün balkonunda oturuyordun. Yirmi yedi saattir uyumadan, notlarını ve belgelerini yoklaya inceleye Büyük Nutku'nu dikte ettiriyordun.
Yahya Kaptan'ın Gebze'de şehit düşüşünü anlattığın parçayı okutturup dinlerken, senin, önüne serilmiş güneşli Ankara ufuklarına bakan gözlerinin -davan yoluna baş koymuş o halk kahramanı can verirken yanında imişsin gibi- nemlendiğini; yıllar sonra o hatıra ardınca hâlâ dudaklarının titrediğini görmekten büyük ne olabilir!..
- ''Artık yatıp dinlenecektim. Akşama belki görüşemeyiz. Şimdiden gelsin göreyim diye seni istettim'' demiştin ve o günün akşamı, sofranın başında tatlı gülümseyişinle:
- Sen sanırsın ki ben uyuyup uyandım da... Hayır... Yazdırmaya devam etmişim. Baktım, artık akşam olmuş... ''Bari arkadaşlar gelsinler, bunu onlar da dinlesinler, sonra yatarız'' dediğini anlatmıştın; o gece de fecre (sabaha) kadar dinç kalmıştın.
Sen ki savaş meydanında, gözlerimizle görenlerimiz çoktur, gül bahçelerinde gezer gibi kendini esirgemeden dolaşırdın; sen ki yurduna saldırmış düşmanların başına hışmının yıldırımını göz kırpmadan indirirdin; milletinin davası yolunda sana arkadaşlık etmiş olanlardan birinin düşmesine, öz canından bir parça alınmış gibi sızlardın. O arkadaşlarından yaşayanların medhiyesini, şehit olmuşların mersiyesini uykusuz geceler ve gündüzler aşarak yazmakla, söylemekle tüketemezdin...
Senin ne hızda çalışkan olduğunu, saatler ve saatler boyunca notlarını tutarken yorgunluktan tükenip bir başkası ile değiş edilmiş kâtipler bilirler!.. Bunlar masal değil; onlar sağdır!..
Senin için savaş meydanı usançsız bir çalışma yeri idi; çalışma meydanı da, tükenmez bir savaş yeri... İkisinde de milletinin yüzünü ağartacak başarıda imtihan verdin. Dünyaya örnek gösterdin!.. ''Cihanın en uzun meydan muharebesidir'' dedikleri Sakarya'yı durmadan dinlenmeden nasıl yirmi iki gün, gece gündüz uğraşıp baş ettinse; tarihin anacağı en zorlu baskınlardan birini yaparak kendininkinden sayıca üstün bir orduyu bir vuruşta darmadağın edip ordunu görülmedik bir hızla on gün içinde Afyon Karahisar'dan İzmir'e nasıl ulaştırdınsa, millet kürsülerinin işittiği belki de en sürekli söz sayılacak yüzlerce sayfalık nutkunu da üşenmeden üç ayda ortaya koydun ve yorulmadan sekiz gün okudun.
Sen her yerde ve her işte hep o hız ve hep o kuvvettin... Sen, yurdumuzun çiğnendiğini, devletimizin çöktüğünü acılı gözlerimizle gördüğümüz günlerde kara bahta sert yüz gösterip, ''Vatan Şairi''nin çelik mısralarını kendi güveninin ateşinde yeniden tavlandırarak:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini
deyip kadere meydan okumuş adamsın!..
Sen İbrahim'in Tanrı'ya kurban edeceği andaki İsmail gibi:
Cânımı cânân eğer isterse minnet cânıma
Can nedir kim ânı kurban etmeyim cânânıma
diye başını yurdunun hak yoluna koyup dinelmiş adamsın!.. Sen feleğe sözünü geçirmiş: dünyanın saldırganlığını yüz geri çevirip yurdunu kurtaracak, devletini kuracak güçte olduğunu dünyaya tanıtmış adamsın!..
Sen ki bütün cefaları önleyecek yapıda göğüslü: bütün küçüklükleri ürkütecek keskinlikte bakışlı; bütün saldırışları yıkacak çelimde duruşlu idin, bu yeryüzünde öyle bir sağlam yerleşmişliğin vardı ki!..
En sonunda: ''Hastalık ciddidir, öldürücü olabilir. Fakat kalbim sağlamdır, dayanacaktır'' dediğin iki koma arasında başını yastığından güçlükle kımıldatıp başbakanına:
- ''Bugün Hatay'dan ne haber var? Yeni raporlar aldınız mı?'' diye sorduğun demlerine kadar bile o derece yaşama ile dolu idin ve hızını başkalarına da o derece geçiriyordun ki!..
Bir şûlesi var ki şem'i cânın
Fânûsuna sığmaz âsumânın
mısralarında hayal edilmiş coşkunluğu öyle imrenilecek bir güzellikte kendinde belirtiyordun ki.. Sofranda ağırladığın çocukluk arkadaşlarından, Meclis arkadaşlarından, devrim arkadaşlarından nutuklarında, yurda hizmetlerini övdüğün, şanlarını alkışladığın silah ve zafer arkadaşlarına kadar, seni tanıyanların, seni kutlayanların her biri; hepimiz, hepimiz; biz senden gençlerde gideceğiz; sen kubbeleri serinlendiren; sen meydanlara bahar ferahlığı yayan; sen, nesillerin başları üstünde çağlayan çınar; sen, yaşlı tarih gibi sağ kalacaksın sanabilmiştik..
Bu dünyaya sen lazımdın!..
Uyanmaz uykudan cânan, uyanmaz...
Uzun gecelerin uykusuzluklarından sonra sabaha karşı misafirlerini uğurlarken bazen kendin de onlarla birlikte köşkünün önüne çıkardın. Yüksek yaylanın gece havası sertmiş: sabah ayazı titretici olurmuş; aldırmazdın. Açık havaya, yaz, kış giymeyi tercih ettiğin ince kumaşlı giyiminle çıkardın... Sağlığını korumak isteği ile aramızdan birimiz ikimiz hemen omuzuna palto koşuştururduk. Kapının önünde nöbet tutmuş asker, -senin gönlüne gurur duyuran; zaferlerinin en sevdiğin yoldaşı olan askerlerden biri; milletinin çocuklarından biri; bir Türk delikanlısı- gözünün önünde, yavaşlamadan, duraklamadan, zamanın şaşmaz ölçüsü denecek sert ve düzgün adımlarla bir boz çelik parçası dökümünde bir aşağı bir yukarı dolaşırdı... Anadolu'ya ilk ayak bastığın zamanlarda, Çamlıbelden aşarken, cemadatı ve ervâhı ile bütün yurdunu uyarmak istiyormuşçasına: ''ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar'' diye masum delikanlı hevesi içinde haykıra haykıra haber vermiş olduğun güneş, mor Hüseyin Gazi tepelerinin yalçın çizgileri üzerinden ihtişamla doğacağı yeri git gide pembeleştirerek hazırlamaya başlamış olurdu... Ve sen ilk ayak bastığı zaman sadece istasyondaki yedi keskin ışığından başka belli başlı hiçbir pırıltısı seçilmez bir ''küllenmiş mangal gibi'' örtülü bulduğun Ankara, şimdi senin eteğin ucunda bir baştan bir başa ışıklara bezenmiş bir büyük ehram gibi yayılırdı... Sen, o serin şafak vakti yüksek tepeden o önündeki askerin yürüyüşüne; bozkırın engin yalnızlığı ortasında coşkun bir haykırış gibi yükselen pırıl pırıl Ankara'ya ve Hüseyin Gazi tepelerinde pembeleşmeye yüz tutmuş tan yerine; gönlünde kimbilir neler duyarak, neler düşünürek baka baka, mahmur sabâ makamından:
Uyanmaz uykudan cânan, uyanmaz
Sabah olduğuna gûya inanmaz
şarkısını yar hasreti, sıla derdi çeken bir delikanlı gibi içli içli okurdun!.. Sonra da neler söylemek, neler duyurmak istediği anlaşılmaz bir mahmur gülümseyişle, bir melâlli susuşla yanındakilere bakardın. İnce dudaklarının büklüm gibi hafif kımıldanışıyla, ince elinin esefli bir küçük işaretiyle:
- ''Haydi çocuklar, gidin'' derdin. Uzaklaşmamıza arkamızdan bakarak bir müddet daha kapının önünde, o Ankara sabahının karşısında yapayalnız, etrafını seyrederdin; sonra, kendin de düşünüşe benzer o ağır yürüyüşünle yapayalnız, içeri çekilirdin...
Bak Paşam! Bugün gene sabah oldu. Güneş gene doğdu ve o'nun ardınca bu sabah yer yüzüne sen bir daha doğdun!.. Milletin Seni karşılamak, görmek için bir mahşer kalabalığı ile yollara bir daha döküldü... Senin sesin nerede?..
Milletinin seni gördükçe varlığından kabarmış göğsü, bugün sızlayışla dolacak... Sen kamutay kürsüsüne çıkarken o'nun seni çoşkun deniz dalgaları gibi (uğuldayarak), binlerce kanat sesleri gibi sevinçten uçmak dilercesine (çırpınarak) alkışlamış elleri, bugün yanlarına düşüp kalacak... Senin yüzünü görmekten parlamış gözleri bugün, senden ayrı düşmenin acısı ile ıslanacak... Ve sen kamutay kürsüsüne çıktığın zamanlardaki etrafını sarmış alkışlar, bugün yolunun üstüne hıçkırık olup dökülecek!..